2 Aralık 2010 Perşembe

Meclis Konuşması: Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması  Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi Genel Kurul Görüşmelerinde BDP Gurubu Adına Yaptığım Konuşma

4 Mart 2010

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;

Nedenleri ve çözüm yolları konusunda farklı düşüncelere sahip olsak bile Türkiye'nin çok ciddi sorunlarla yüz yüze olduğu hususunda Mecliste ve toplumda bir fikir birliği olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yalnızca son bir hafta içinde yaşadıklarımız, hepimize yeterli fikri vermekte, hepimizi gereğinden fazla uyarmaktadır. Kraldan fazla kralcı davrananların nasıl duvara tosladıklarını, son askerî bilirkişi ve savcılığın açıklamaları karşısında nasıl mahcup olduklarını hep birlikte izliyoruz.

Hatırlatmak istiyorum, 2008 yılında bu Meclis'te "Sarıkız" ve "Ay Işığı" isimli darbe girişimleri iddiaları hakkında bir araştırma komisyonu önergesi vermiştik. Şu andaki BDP Grubu dışındaki grupların hiçbirinden bu konuda en ufak bir destek alamadık. Meclis, kendisine karşı bir girişim iddiasını araştıracak cesareti, feraseti ve basireti bile gösteremedi.

Bugünlerde de Balyoz ve İrticaya Karşı Eylem Planları ile ilgili gelişmeleri hep birlikte izliyoruz. Türkiye demokrasisini, atanmışların ve asker-sivil bürokrasisinin bir kesiminin halk üzerindeki vesayet heveslerinden ve niyetlerinden bir an önce kurtarmalıyız.

Dünyadaki demokratik evrensel standartlara direnmenin artık bir anlamı kalmamıştır. Hele hele hâlâ 12 Eylül 1980 darbesinin başımıza tebelleş ettiği bir Anayasa'nın yarattığı olumsuzluklar ile uğraşırken bunu algılamamak kabul edilemez.

Doğru dürüst, özgürlükçü, demokratik ve sosyal bir rejimde, evrensel ve demokratik hukuk ilkelerinin geçerli olduğu bir demokraside bu tür darbe ve cunta arayışlarının, askeri vesayet heveslerinin hiçbir yeri yoktur. Türkiye'de de yoktur ve olmamalıdır. Bu tür girişimler bağımsız ve tarafsız yargı eliyle soruşturulmalı, bu soruşturmalarda demokratik hukuk ilkelerine ve evrensel insan haklarına uygun davranılmalıdır.

Evet, yargı bağımsız ve tarafsız olmalıdır, siyasal odak gibi davranmamalıdır, millet iradesi üzerinde bir rol oynamamalıdır, demokratik olmalıdır. Siyasi yandaşlık yargısı olmaz, yürütmenin yan kolu olan yargı da olmaz. Kimse de buna heveslenmemelidir.

Darbe öncesi ve sonrası dönemlerde, bağımsız olmayan ve taraflı davranan yargıdan en fazla dert çekmiş olanlar, bu ülkede demokrasi, insan hakları, özgürlükler, emeğin hakları için mücadele etmiş olanlardır yani bizleriz, bu ülkenin devrimcileri ve sosyalistleriyiz. Bu nedenle de bağımsız ve tarafsız yargının önemini en iyi bizler biliriz.

Bu arada, DTP'nin kapatılması ve siyasi yasaklarla ilgili, mağdurları sorumlu tutan yaklaşımları da son derece yakışıksız buluyoruz. Yine mahcup duruma düşmemek için AİHM sürecini beklemekte fayda vardır. Kenan Evren de darbe yapıp partileri kapattığında "Bu partilerin hiç mi kabahati yoktu?" demişti. Aynı argümanı dün Mecliste duymak bizi çok üzdü. Francoların, Mussolinilerin, Evrenlerin yaklaşımını benimseyerek mi bu ülkede demokrasi tesis edilecek, darbe hukuku ortadan kaldırılacaktır?

Kimilerinin iddia ettiği gibi, sadece darbe yapanları yargılamakla da yetinilemez, darbe ve cunta girişimleri de, yani başarısız olan girişimler de başarılı olanlar gibi yargılanmalıdır. Şarta dayalı hukuk olmaz. Hukuk, darbe tehlikesi olup olmadığı varsayımına göre, şartlı işletilemez. Bazı grup toplantılarında yapılan bu tür yorumları hayretle izliyoruz.

Temelinde anayasal tıkanmanın bulunduğu bir sorunlar yumağı karşısında bulunuyoruz. Dökme suyla değirmen dönmüyor. Zorla, zoraki demokrat olunmuyor.

Hayatımızı meşgul eden her siyasal, toplumsal, inançsal, ekonomik, etnik ve kültürel sorunun çözümü yönünde ortaya konulan her çaba, her demokratik girişim yıllardan beri Anayasa duvarına çarpıp geri dönüyor. Meclis, halktan aldığı demokratik iradeyle, pek muteber görülen ve geçici maddeyle korunan 12 Eylül darbeci ve cuntacılarının dayattığı 1982 Anayasası'nın antidemokratik, vesayetçi ve halka tepeden bakan madde ve kurumları yüzünden âdeta devre dışı kalmış durumdadır.

40 milyonu aşkın seçmenin şahsında bu toplumun iradesini temsil eden Meclis, sınırlı değişiklikler dışında, ülkenin ve toplumun ihtiyaçlarına uygun bir anayasanın yapılması için kendini ortaya koyamıyor. Korku, bahane ve vesayetçi engellemelerle Meclis bundan alıkonuluyor.

Bazılarının bundan yarar umduğu, vesayetçi sistemin devamının Anayasa'yı değiştirmemeye bağlı olduğunu düşündükleri, bu nedenle de akıl almaz bahaneler ve hukuksal atraksiyonlarla, militan ya da mutedil bir tarzda bunu önlemeye çalıştıkları aşikârdır. Bu Anayasa'ya bağlılık yemini edildi diye 12 Eylül Anayasası'nın değiştirilemeyeceğini iddia etmek tamamıyla bir mugalatadır.

Sayın milletvekilleri, düşününüz ki, milyonların iradesiyle bu sıraları dolduran topluluk, örneğin AKP-CHP ittifakıyla, savaş kararı alabiliyor, tezkere çıkarıyor, ittifaklara giriyor ve çıkıyor ama darbecilerin yaptığı Anayasa'yı değiştiremiyor. Bu, ülke adına, milyonlar adına utanç verici bir durumdur.

Biz bu utancı senelerden beri yaşıyoruz. Dünyanın neresinde anayasa değiştirme yeteneğinden yoksun bir meclis vardır? Sınırlı bazı değişiklikler dışında, 12 Eylül darbecilerinin bu militarist, vesayetçi ve baştan sona antidemokratik Anayasa'sını, tarihte hak ettiği yere, çöpe gönderme becerisini ne bu dönem Meclisi ne de öncekiler başarabildi. Bu konuda gösterilen uzlaşmazlık ve direncin toplumsal hafızada iz bırakmayacağı varsayımının bedelini er geç herkes ödeyecektir, tarih de yazacaktır. Deniliyor ki: "Referandum olumsuz çıkarsa hükümet gitsin." Tamam gitsin. Peki, referandum sonucu olumlu olursa -ki biz öyle olacağı kanaatindeyiz- bu bahse girenler yerlerinde çakılı kalmaya devam edecekler mi, etmeyecekler mi?

Değerli milletvekilleri, gelinen nokta itibariyle bütün mağdur yurttaşları koruyucu şemsiyesi altına alması için, demokrasinin tıkanan kanallarını açmak için, toplumsal iradenin üzerindeki varlığını yıllardır sürdüren vesayet kurumlarını demokratik bir çizgiye getirmek için Anayasa değişikliğine ihtiyacımız olduğu ortadadır. Yani özgürlüklerin daha geniş olarak sunulduğu, devlet değil yurttaş merkezli bir anayasadır aradığımız. Bunun için temel yönelimimiz 12 Eylül darbe Anayasası'ndan kurtulmak olmalıdır. Özgürlükçü, demokratik ve sosyal bir anayasa yapılmalıdır. Topluma giydirilen bu deli gömleği bir kenara atılmalıdır. Deniyor ki: "Suni gündem var." Bu suni gündem iddiasının sahipleri siyaseti suni solunumla sürdürüyorlar. Yurttaşa "Ekmek mi, özgürlük mü?" diye sorduğunuzda "Her ikisini de isterim, ne gramajı düşük ne de hamuru eksik olsun." diyor.

Türkiye'de sivil anayasalar döneminin başlaması, demokratikleşmenin sağlam, tutarlı ve kalıcı bir zemin üzerinden gerçekleşmesini sağlayacaktır. Bu konuda atılacak adımın ideali, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisinden bekleneni ortaya koyarak bu değişiklikleri uzlaşma yoluyla gerçekleştirmesidir çünkü yaşamakta olduğumuz gerilimler bunu gerektirmektedir. Ancak bir süredir Anayasa değişiklikleri konusunda süren tartışmalar, Parlamentonun böyle toplu bir iradeyi yine ortaya koyamayacağını, Anayasa Uzlaşma Komisyonundan yine kaçılacağını gösteriyor. Bu durumda, aciliyeti öne çıkmış olan kısmi değişikliklere gidilmesi kaçınılmaz olacaktır.

Umuyoruz ki sınırlı alanlarda da olsa yapılan değişiklikler, demokrasinin tıkanan kanallarını açar ve daha demokratik bir siyasal ve toplumsal sisteme gidişimize vesile olur.

Değişiklik önerilerimiz şu noktalarda toplanmaktadır:

Özgürlükçü, demokratik ve sosyal bir anayasa, evrensel olarak kabul edilmiş insan haklarını ve uluslararası anlaşmalarla teminat altına alınmış bireysel hakları çekincesiz içermelidir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı sağlanmalıdır.

145'inci madde askerlerin sivil mahkemelerde yargılanabilmesine imkân verecek şekilde değiştirilmelidir. Askerî ve sivil yargı ikiliği ortadan kaldırılmalı, disiplin suçları dışında asker kişiler de yerel ve tabii mahkemelerde yargılanabilmelidir. Askerî mahkemelerin disiplin suçlarına ilişkin kararlarının temyiz merci Yargıtay ve Danıştay olmalıdır. YAŞ kararları yargıya götürülmelidir. Bazı vekillerimizin "Askeri mahalde işlenen suçlara askeri mahkeme bakar." iddiası asla kabul edilemez. Siz hiç lunaparkta, hamamda ya da kümeste darbe planı yapıldığını gördünüz mü? Bu mantıkla Kenan Evreni de yargılamanız mümkün değildir çünkü o da askerî mahalde 12 Eylül askerî darbesini tasarlamıştır. Bunların hepsi tümüyle demagojidir.

Siyasi partilerin kapatılmasına yol açan maddeler değiştirilmeli, Venedik Kriterleri'ne uygun hale getirilerek kapatmalar zorlaştırılmalıdır.

Toplumda farklı dilleri ve kültürleri güvence altına alan bir anayasal zemin yaratılmalıdır. Türkiye toplumunu oluşturan tüm etnik, kültürel ve dinsel kimliklere devletin eşit mesafede olması demokratik yaşam açısından elzemdir. "Anayasal yurttaşlık" tanımı bu anlayışla ele alınmalıdır.

Parlamentonun gerçekten bütün seçmenlerin iradelerinin yansıdığı, siyasal meşruiyetin tartışılmaz asli mekânı ve yürütmeyi denetleme olanağına gerçekten sahip olabilmesi için yüzde 10 barajının kaldırılması elzemdir.

Böyle bir barajın varlığına dayanan bir seçim sistemine "Türkiye milletvekilliği" biçiminde bir yama yapmak, yasak savmaktan öteye bir anlam taşımayacaktır. Meclisin gerçekten milletin egemenliğini temsil etmesinin sağlanması, seçim sisteminin yönetimde istikrar adına temsilde adaleti yok etmesine son verilmesi şartına bağlıdır. Yasada partilerin seçim öncesi siyasi ittifak yapmalarına imkân tanınmalı, Hazine yardımı ve esasları, adil yararlanma ilkesi ile düzenlenmelidir.

Bir Çin bedduası diyor ki: Umarım değişim zamanlarında yaşarsınız. Biz de bu değişim zamanlarında yaşıyoruz ve bizler siyasetin mutaassıplarına inat, demokrasi ve eşitlikten yana bir değişimin toplumun beklentilerini karşılayacağına inanıyoruz ve desteğimizi sunuyoruz.

Ufuk URAS
İstanbul Milletvekili

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder