6 Temmuz 2009 Pazartesi

Yeni Harman Dergisi Temmuz 2009-131. Sayı Röportajı

UFUK URAS AÇTI AĞZINI YUMDU GÖZÜNÜ...

Ufuk Uras, ÖDP’de liderlik mücadelesi verdiği ‘eski arkadaşlarına’ bu sözlerle çattı.

Sancılı bir sürecin sonunda seçime giden ÖDP’de yeni bir dönem başlıyor. Bilindiği gibi, bağımsız aday olarak girdiği genel seçimlerden başarıyla çıkan ÖDP’nin eski genel başkanı Ufuk Uras, bir süredir parti içi mücadeleyle boğuşuyordu. ÖDP’nin ana bileşenlerinden “Dev-Yol” çizgisi ile sert tartışmalara giren Uras, son parti kongresinde kaybedince ÖDP ile yollarını ayırma kararı aldı.

YeniHarman dergisi bu ay piyasaya çıkan sayısında, tartışmanın taraflarına mikrofonu uzatıp ÖDP ve Türk solunun geleceğini masaya yatırdı.

Ayrıldığı partisini yine sert sözlerle eleştiren Uras özetle şunları söyledi:


‘LİBERAL DEĞİLİM’

Benim hayatım liberalizmle mücadele ile geçti. Kitaplarıma bakın göreceksiniz. Bakın Sol’da genellikle bir ayrışma olduktan sonra o ayrışma bir şekilde teorize edilir. Bu hep böyledir. Bir şekilde kendinin daha solcu olduğunu anlatırsın. Bu insan psikolojisi. Kendinizin daha değerli olduğunu anlatmanız için başkasının ne kadar değersiz olduğunu söylemeye başlamanıza gerek yok. Bizde herkes başkasını tarif etmeyi nedense çok seviyor. Bir tür gölge boksu. Liberallik asla kafamızdan geçmeyen bir şey. Özgürlükçü perspektifle liberal perspektif arasında temel bir fark var. Liberalizm var olan egemenlik ilişkilerini veri alır onun içinde bir serbestiyi savunur. Özgürlükçülük ise var olan egemenlik ilişkilerini aşmak anlamında devrimcidir. Bizdeki, doğru ifade etmek istersek, tek problem siyaset birilerinin icazetinden mi geçecek meselesidir. Bir tarihsel buluşma için oy birliği ile karar almışız sonra birileri demiş ki ya sizin bu karar yanlış demiş vazgeçirmiş. Şimdi bu kadar uzaktan kumandalı siyaset olmaz. Davul birinde tokmak birinde olmaz. Ruhani liderlik cismani liderlik olmaz. Bizde siyasetin papazları var. Esas mesele bu. Tarihi buluşma kararının altında Sevgili Alper Taş’ın da imzası var. Sonra bakıyorsun olmuyor. İki yıldır zaman kaybediyoruz.

‘ASIL DEV-YOL BİZİMLE BİRLİKTE’

Tabii. Basında ki paparazzilerden bir tanesi de o çizgi. Özgürlükçü solcular bir tarafta Dev- Yolcular bir tarafta. Böyle bir şey yok. Devrimci Yol’u Devrimci Yol yapan ana damar bizimle birlikte davranıyor. Meclis’te basın toplantısı yaparken bir tarafımda Fatsa’nın eski Devrimci Yol sorumlusu bir yanımda Karadeniz sorumlusu vardı. Anadolu’ya bakın devrimci damar bizimle birlikte hareket ediyor çünkü devrimci değerlerin şahsileştirilemeyeceğini ve güncellenmesi gerektiğini düşünüyor. O yüzden sol kamuoyunda gördüğünüz o ayrışmalar falan hepten palavradır. Daha geçen hafta bütün Fatsa örgütü 378 üyesi ile birlikte bizim yanımıza geçti. Terzi Fikri’nin oğlu, eşi, torunu bütün Dev-Yol kadroları hepsi.

‘ABDESTİMDEN ŞÜPHE ETMİYORUM’

Piyasa ideolojisinin egemenlik ilişkilerini eşitler arası bir ilişki gibi gösterdiği için ne kadar ideolojik bir şey olduğunu ben ‘İdeolojilerin Sonu’ kitabımda satır, satır anlatıyorum. Ama okumuyorlar. Senin için bir tarif yapıyorlar. Bunu biz ÖDP’yi ilk kurduğumuzda Doğu Perinçek ve Aydınlık çevresi yaptı. Bizi AB’ci ve liberal ilan etti. Bugün duyduğunuz her laf onun tekrarıdır. Tekrar ederek daha solcu olunmuyor. Hayatın içinde yokuz. Sendikal alanda güçlü değiliz. Bir yengeç sepetinde birbirimizle mücadele ediyoruz. Ben artık bunlara yetişemiyorum. Ben abdestimden şüphe etmiyorum.

‘ERGENEKON’LA BİZ MÜCADELE EDERİZ’

Ergenekon Örgütlenmesi denilen bu faaliyet açılan kuyularda çıkan kemiklerle, cephanelerle ortaya çıktı zaten. Bakın Ergenekon’un üzerine sadece bu örgütten mağdur olan solcular ve devrimciler gidebilir. Biz niye bunu AKP’ye bırakalım ki? Ben her yerde söylüyorum, karşısındaki Ergenekon diyenlere üç gün önce Mehmet Ağar davasına gittik orada da kimse yok. Solun bitkisel hayatı ve refleks vermeme durumu, o kadar facia bir durum yok. Bizim hayatımız Mehmet Ağar ve Çiller’i kovalamakla geçti. Dava önümüze geliyor bakıyoruz kimse yok. Ergenekon’a bahane ona bahane buna bahane. Bahanelerin ötesinde bir atalet var. Efem Çukur Köylüleri altın madenine karşı dava açmışlar Kanada şirketine karşı. Ya emperyalizm, kapitalizm diyorsunuz. İşte buna karşı çıkmak o köylülerin yanında olmaktan geçiyor. Yoklar ama. Nereye gitsem yalnızız. Slogan solculuğu bu. Hiçbir hakikati yok. Bütün o lafların karşılığı sokakta bizi bekliyor nereye gitsek emekçiler, mazlumlar yalnız başına. Ergenekon’da böyle. Biz Meclis’te en hayırlı işlerden birini yaptık bence. Bütün darbeleri araştıralım diye. AKP’yi de CHP’yi de teşhir ettik böylece. DTP olmasa gerekli imza sayısına ulaşamıyorduk. Böyle faaliyet halinde bir sol olsa neler olurdu. Kamuoyunda inandırıcılığımız sarsılıyor. Bütün dert kirli ilişkilerin açığa çıkarılması. Bu dava çıkarır mı? Kendi başına bir düzenin harakiri yapması mümkün mü? Ama bulunacak her bulgu çok değerli. Bizim bu bulguları kendi başımıza derinleştirmemiz lazım. Davaya endekslemeden açacağımız kampanyalarla ne bileyim ‘Biz de kuyuları açıyoruz’ dan tutun da Uğur Kaymaz davasına kadar fikri takipte ve yakın bir mücadele içinde olmak gerek.

‘ALBAYLARIN YARGILANMASI NEDEN CHP’Yİ RAHATSIZ EDİYOR?’

Anayasaya karşı çıkıp geçici 15. Madde’yi değiştirelim demek ne kadar inandırıcı. AKP ile bir maç yapıyorlar. Pinpon siyaseti. Bizim yine bunlardan bağımsız olarak bunu sorgulamamız lazım. Ama CHP’nin açılım dediği hikâyeler biraz Baykal’ın zihni zikzakları. Mesele şu sivil yargı meselesinde hemen orda pozisyon değiştiriyor. Denizanası gibi tutamıyorsun elinde. Niye bu kadar albayların yargılanması CHP’yi rahatsız ediyor anlamak mümkün değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder